İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) Adâleti Meşhûr Olan Büyük İmâmlardandır

Yukarıda zikri geçen imâmlar hakkında şeyh, imâm, önder ve müctehîd, şeyhülislâm Ebû İshâk eş-Şirazî eş-Şâfiî (rh.a.), el-Lûma fi Usûli’l-Fıkh isimli eserinin cerh ve ta‘dîlden söz ettiği kısmında aynen şöyle der:
“Kısaca söylemek gerekirse; bir râvî, ya adâleti bilinen ya fâsık olduğu ma‘lûm ya da durumu meçhul bir kişi olur. Sahâbeler (r.a.e.) ve Hasan-ı Basrî, Atâ, Şa‘bî ve İbrâhîm en-Nehâî (rh.a.e.) gibi tâbiînin önde gelen bilginlerinden ya da İmâm-ı Mâlik, Süfyân, Ebû Hanîfe (r.a.), İmâm-ı Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, İshâk (r.a.e.) ve benzerleri gibi önde gelen büyük imâmlardan olursa verdiği haberi kabûl etmek gereklidir. Bu gibi râvîlerin adâletini araştırmak gerekmez.”
Söz konusu imâmlar hakkında bir Şâfiî âlimi olan İbnü’s-Salah, imâm, hâfız, müftü, şeyhülislâm Takıyyuddîn Ebû Amr Osman b. Salahuddîn Abdurrahman el-Kürdî eş-Şehrezûrî (rh.a.), meşhûr eseri Ulûmu’l-hadîs’te aynen şöyle der:
“Nakil ve ilim ehli kimselerin arasında adâleti şöhret bulan ve her yerde güvenilir ve sika olmakla övülen kişinin bu şekilde adâletine şâhidlik edecek herhangi bir delîle ihtiyacı yoktur. Şâfiî mezhebinde sahîh ve Usûlü’l-fıkh ilminde itimâda şayan olan görüş budur.
Muhaddislerden bunu zikredenlerden birisi Hâfız Ebû Bekir Hatîb’dir. Ebû Bekir Hatîb, İmâm-ı Mâlik,Şu‘be, Süfyân es-Sevrî ve Süfyân b. Uyeyne, Evzaî, Leys, İbnü’l-Mübârek, Vekî, Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Ma‘în, Alî b. el-Medînî (rh.a.e.) ve meşhûr ve doğru olmakta onlar gibi olan başka imâmları bu söylediğine örnek olarak göstermektedir. Bu gibi imâmların âdil olup olmadıkları sorulmaz. Adâleti asıl sorulacak olanlar, hadîs öğrencilerine durumu gizli kalmış kimselerdir.”
İmâm, allâme, usûlcü, tenkîdci, muhaddis ve Hanefî tahkik bilgini İbn Hümam (rh.a.) Tahrîru’l-usûl isimli eserinde şöyle der: “Bilindiği üzere şöhret, kişinin adâlet ve zabt niteliklerini ortaya çıkaran bir unsurdur. Buna İmâm-ı Mâlik, Süfyân es-Sevrî ve Süfyân b. Uyeyne, el-Evzâî, Leys, İbnü’l-Mübârek (rh.a.e.) ve başkalarını örnek vermek mümkündür. Çünkü şöhretten doğan zan, tezkiyeden daha güçlüdür. Ahmed b. Hanbel, kendisine İshâk, İbn Ma‘în ve Ebû Ubeyd (rh.a.e.)’in durumunu soran kimseye tepki göstermiş ve “Ebû Ubeyd’in durumu başkalarına sorulmaz, başkalarının durumu ona sorulur” demiştir.
Şeyh, imâm, büyük âlim, allâme, ilmin deryası ve âlimlerin şâhı Abdülalî b. Nizâmüddîn el-Ensârî es-Sihalevî el-Leknevî (rh.a.), bu konuda şöyle der: “Konu: Râvînin âdil olduğunu gösteren emâreler. Bir râvînin adâleti birçok emâreden anlaşılır. Bunlardan birisi, şöhret ve tevâtürdür. Nitekim İmâm-ı Mâlik, Evzâî, Abdullah b. Mübârek (rh.a.e.) ve başkaları, Ebû Hanîfe (r.a.), iki öğrencisi ve diğer öğrencileri, İmâm-ı Şâfiî, Ahmed b. Hanbel (r.anhümâ) ve diğer şerefli imâmlar buna örnektirler. Çünkü şöhret, kişinin adâleti hakkında bilgi ifâde etme açısından tezkiyeden daha güçlüdür. Bundan dolayı yani şöhret, tezkiyeden daha güçlü olduğu için Ahmed b. Hanbel, İshâk b. Râhûye’nin âdil olup olmadığını soran kişiye tepki göstermiştir. Aynı şekilde Yahyâ b. Ma‘în de kendisine Ebû Ubeyd’i soran kimseye tepki göstermiş ve “Başkalarının âdil olup olmadığı Ebû Ubeyd’e sorulur. Sen ise onun âdil olup olmadığını başkalarına soruyorsun” demiştir. Yahyâ bu sözüyle “Ebû Ubeyd adâletiyle o kadar meşhûrdur ki artık o, tezkiye ehli kılınmıştır. Böyle olduğu halde sen onun durumunu mu soruyorsun?” demek istemiştir.
Bir Hanefî bilgini olan imâm, allâme, büyük hâfız, Mısır diyârının muhaddisi ve fakihi Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî (rh.a.), Beyânu İtikâdi Ehli Sünneti ve’l-Cemaa isimli eserinde aynen şöyle der:
“Haber ve eser, fıkıh ve nazar ehli önceki selef bilginleriyle onları izleyen tâbiîn nesli, ancak iyilikle anılırlar. Onlar hakkında kötü söyleyen kimse doğru yolda değildir.”
Zehebî’nin İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) ’ı, en eski ve yüce gönüllü İmâm-ı Şâfiî (r.a.)’ı ve Buhârî (rh.a.)’i el-Muğni fi’d-Duafâ ve el-Mîzân isimli eserlerinde zikretmeyişinin sebebi buna dayanmaktadır. Zehebî, Mîzâ- nu’l-i‘tidâl’in mukaddime kısmında aynen şöyle der:
“Aynı şekilde kitabımda Ebû Hanîfe (r.a.), İmâm-I Şâfiî ve Buhârî (r.a.e.) gibi önder olan imâmlardan hiçbirini zikretmiyorum. Çünkü onlar İslâm’da büyük ve izzet-i nefis sâhibi insanlardır.”