Fıkhî Ekolü

İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) ekolü hakkında birçok eser yazılmıştır. Bu, birçok kimsenin konuştuğu ve hemen herkesin İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in kurduğu mektebin re’y okulu olduğunu söylediği bir konudur. Özellikle ehl-i re’y ve ehl-i hadîs ihtilafı söz konusu olduğunda ilk akla gelen de budur. Re’y, hadîsin dışındadır ve din değildir. Burada İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) ekolünden söz etmeden konuyla ilgili bir kavramı ele almak istiyorum.
Re’y ve kıyas nedir? “Nassın bulunduğu yerde kıyasa müracaat edilmez” prensibi, re’y ve kıyası en çok kullanan Hanefîlerin temel kâidesidir. Nas ile kasdettikleri ise kitap, sahih sünnet, sahâbe uygulaması ve ümmetin âlimlerinin herhangi bir asırdaki icmâıdır. Buna göre re’yin hadîsle çelişmesi söz konusu değildir. Nitekim İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in; “Biz önce Allâh (c.c.)’un kitabında olanı alırız. Hz. Peygamber (s.a.v.)’den gelen de baş göz üstüne, sahâbeden gelenlerden tercihte bulunuruz. Tâbiîn âlimlerinin ictihadlarına bağımlı kalmayız. Onlar gibi biz de ictihadda bulunuruz” şeklindeki açıklaması da bunu teyit etmektedir.
İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in bu açıklamasında herhangi bir yanlışlık söz konusu olabilir mi? Kur’ân’da ve sünnette hükmü bulunmayan bir konuyla karşılaştığımızda ne yapacağız? Bu husûsta bir nas yoktur veya biz buna cevap veremiyoruz mu diyeceğiz? Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Muaz (r.a.)’i Yemen’e gönderirken; “Bir problemle karşılaştığında nasıl çözeceksin?” diye sorduğu, Muaz (r.a.)’in; “Allah’ın kitabıyla” dediği, “Onda bulamazsan?” sorusuna; “Resûlü (s.a.v.)’in sünnetiyle”, “Onda da bulamazsan?” sorusuna ise; “kendi re’yimle çözerim, bundan da geri durmam” şeklinde cevap verdiği bize sahih olarak gelmemiş midir?
Ayrıca dört mezheb imâmı aynı zamanda hadîs âlimi değil midir? İmâm-ı Mâlik (r.a.) ve Ahmed b. Hanbel (r.a.) aynı zamanda muhaddislerin önderleri değil midir? Bu iki mezhep imâmı kıyası kullanmamışlar mıdır? Bunlar da kıyas ve istihsanı kullanmışlardır. Kitapları bunun örnekleriyle doludur. Biz ileriki sayfalarda buna dair müstakil bir başlık açacağız.
Şu halde re’y ve kıyası kullanan sadece Hanefî mezhebi değildir. Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri, hatta, bazılarının Hanefî mezhebiyle aralarında düşmanlık bulunduğunu iddia ettikleri Mâlikî mezhebi de re’y ve kıyası kullanmıştır. Ayrıca iddia edildiği gibi, Hanefî mezhebiyle Mâlikî mezhebi arasında bir düşmanlık da olmamıştır. Nitekim İmâm-ı Mâlik (r.a.), İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in görüşlerinden, re’y ve yaptığı kıyastan övgüyle bahsetmiş, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’i talebelerine ve tanınmış âlimlere; “Öyle bir kimseyle birlikte oldum ki, sütunun altından olduğunu iddia etse, buna dair inkar edilemez deliller getirir” diyerek tanıtmıştır. Birbirimiz hakkında insaflı davranmamız, karşılıklı saygı göstermemiz ve âlimlere haksızlık etmememiz gerekmektedir. Mezhep imâmları, birbirlerine değer verip görüşlerine saygı gösterirken, bizim duygusal davranarak taassubla hareket etmemizin herhangi bir anlamı yoktur. Nitekim İmâm-ı Şâfiî (r.a.) Irak’a geldiğinde, delile dayalı olarak muhalefet ettiği halde, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in kabrini ziyaret ederek onun mezhebine göre namaz kılmış ve ona duâ etmiştir. Bilindiği gibi insanların gerçek faziletini de yakınları daha iyi anlar. Bu durum, onun hakkı teslim ettiğinin ve insana değer verdiğinin bir göstergesidir. Âlimlerden birinin, özellikle dört mezhep imâmından herhangi birinin hatalı olduğunu söyleyen, ancak taassup sahibi kimse olabilir.