Allah Korkusu ve Murakabeleri

Esed b. Amr (rh.a.) şöyle derdi: “Ebû Hanîfe (r.a.)’in geceleyin inilti ve ağlaması komşuları tarafından işitilir ve hâline acınırdı.”
Vekî‘ (rh.a.), İmâm-ı Âzam (r.a.)’i bize tanıtırken şunları söyler: “Vallahi emânet sahibi idi. Gönlünde Allah (c.c.)’nün büyüklüğü ve azameti yer etmişti. Allah (c.c.)’nün rızâsını her şeye tercih eder, her tarafını kılıçla kuşatsalar, yine hakkı söyler ve onu uygulardı. Allah (c.c.) ona rahmet etsin ve ondan razı olsun.”
Yahyâ b. Saîd Hazretleri de İmâm-ı Âzam (r.a.)’i anlatırken şöyle der: “Görünüşünde takvâ nuru parlar, çok ibâdet etmekten herkesi kendisine hayran ederdi. Hatta bir gece namazda “Kıyamet onların azap ile vaad edildikleri gündür. O ne korkunç ve acı bir gündür!” âyetini okumuş, ağlayıp yalvararak sabahlamış, bir gece de “Çoklukla övünmek sizi o kadar meşgul etti ki…” âyetiyle sabahı etmişti.”
Ümmetin hayırlılarından olan İbnü’l-Kümeyt (rh.a.)’den şunlar nakledilmiştir: “Bir gece yatsı namazında mescidin imamı “İzâ zülzileti’l-ardu” sûresini okudu. Namazı bitirince Ebû Hanîfe (r.a.)’i gördüm; göğsü harâretle huşû ve tazarru içinde nefes alıp veriyor ve son derece üzüntülü bir hâlde tefekküre dalmış bulunuyordu. Kalp huzuruna mâni olmamak için kandili söndürmeden câmiden çıktım. Fakat kandilin yağı çok azdı. Sabah vakti ezanı okumak için mescide geldiğimde baktım ki kandil hâlâ yanıyor. Şaşırarak içeri girdim. Meğer Ebû Hanîfe (r.a.) gece orada kalmış da onun hürmetine bizim kandil yanmaya devam etmiş. Girdiğimde beni hissetmedi. Kıbleye karşı ayakta, mübarek sakalını eline almış, şu münâcaatı diline vird edinmiş, korkulu bir sesle şöyle diyordu: “Ey kulların zerre ağırlığında hayır ve şer amellerine cezalar düzenleyen gerçek Mâbud! Nu‘mân kulunu ateşin azabından ve ona yakınlaştırmaya sebep olan ayrılık ve hicaptan himâye ederek kurtar ve kendisini rahmetinin enginliğine dâhil et. Onu özel sarayınla hediyelendir ey Rabbim!”
Ön tarafa varınca beni gördü ve “Kandili mi almak istiyorsun?” dedi. “Hayır efendim, sabah namazı için ezan okudum” deyince, “Öyleyse bu gördüğün ve haberdar olduğun durumu gizle” dedi. Sabah namazının sünnetini kılıp oturdu. Daha sonra herkesle beraber yatsının abdesti ile sabah namazını eda etti.”
Ebü’l-Ahvas (rh.a.) dedi ki: “Ebû Hanîfe (r.a.)’e üç güne kadar öleceği bildirilseydi, sürekli yapmakta olduğu amellerine kıl kadar bir şey ilâve etmeye gücü yetmezdi.”
Îsâ b. Yûnus (rh.a.)’in yanında Ebû Hanîfe (r.a.)’in adı anıldığında hemen duaya başlayarak şöyle derdi: “Ebû Hanîfe (r.a.)’in en birinci ictihadı, Allahü Teâlâ’ya zerre kadar isyan etmemek ve dinen muhterem olan şeylere gerektiği ölçüde saygı göstermek konularına yönelikti.” Kendisi derdi ki: “Eğer insanlara güçlük olmasaydı asla fetva vermezdim. Bulunduğum fetva makamının beni cehenneme koymasından korkarım.” Yine demiştir ki: “Cenâb-ı Hak bana fıkıh ilmini ihsan ettiğinden beri isyan ve muhalefete cesaret etmiş değilim.” Allah (c.c.)’den cennet istemeyi cesaretlilik olarak görür ve “Bizim gibilerin Allah (c.c.)’den afv dilemeleri gerekir.” derdi.
Bir sabah namazında imam olan kişi, “Sakın Allah’ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.” anlamındaki âyeti okuyunca Ebû Hanîfe (r.a.) herkesin farkedeceği derecede titredi.
Bir meselede kendisine zorluk çıkınca talebelerine şöyle derdi: “Mutlaka işlediğim bir günahtan ötürü bana bu hususta yanılgı ârız oldu.” Hatta bazen abdest alarak iki rekât namaz kıldıktan sonra tevbe eder ve Allah (c.c.)’nün lütfu ile zor olan mesele kolayca hallolurdu. Bunun üzerine “Buna sevindim; çünkü tevbemin kabul edildiğine dair bir emâre ortaya çıktı.” derdi.
İmâm-ı Âzam (r.a.)’in övgüye değer bu durumu Fudayl b. Iyâz (k.s.)’a aktarılınca ağladı ve şöyle dedi: “Ebû Hanîfe (r.a.)’in günahı çok az olduğundan böyle yapıyor, insanların birçoğunun günahı boyunlarını aştı. Bu yüzden günahın kötü etkisinin hemen farkına varamazlar.”
Bir gün görmeden bir çocuğun ayağına basar. Çocuk: “Ey şeyh! Kıyamet gününde kısas olacağından korkmuyor musun?” deyince, İmâm-ı Âzam (r.a.)’e baygınlık gelir. Kendine gelince orada bulunanlar: “Bir çocuğun sözü kalbinize ne kadar da tesir etti!” diye şaşkınlıklarını ifade ederler. Onlara: “Korkarım ki bu söz o çocuğa Allah (c.c.) tarafından söyletildi.” diye cevap verir.
İbnü’l-Mu‘temir (rh.a.) ile birgün gizlice konuşarak mescitte ağladığı görüldü. Sonra bir münasebetle çok ağlamasının sebebi sorulunca, “Zamanımızın durumu ve kötülerin doğrulara galebe etmesini hatırlayarak ağlaştık” diye cevap vermiştir. Bazen geceleyin ağladığında yağmur gibi gözyaşlarının hasır üzerine döküldüğü işitilirdi. Ağladığının izleri daima gözlerinde ve iki yanağında görünürdü.